Öfkeye Övgü


Sessizce sabretmek... Bunca haksızlık bataklıkları dev gökdelenlerle semaların bile ırzına geçmişken, sessizce sabretmek. Karacaoğlan'ların, Yunus Emre'lerin, Mevlana'nın devri çok uzaklarda kaldı. Şimdi tapeler, kaygan sandıklar, kalekollar, gizli tanıklar, kayyumlar, cepten cebe transfer, süper tohumlar, obez toplumlar ve şifa tekniklerinde mucizeler zamanı. Siz köşenizde sabredin tuzukuru dervişler.

Sevgi renkleri için buluşup içten duyguları birleştiren (sınırlı, kapalı) toplulukların (*) üretimsiz bekleyişleri değildir çözüm. İçindeki sevgiyi barışa, kardeşliğe, verimli birlikteliğe taşıyacak yolda, bu yol üzerindeki üretime engel çıkarana öfkelenebilmektir bazen çare. Gerçektir.

(*): Hele ki mentor para alıyorsa.

Sormak gerek:

Herkes sevgiyi hak eder mi? Yanıt 'evet' ise, bireylerin birbirinden farkı yoktur ve bu görüşe göre iyi ve kötü kavramlarından her hangi birinin yolunda ilerlemek fark yaratmıyor sevgiyi hak etmek için. Bu kabule göre, birini seviyor olmamız tamamen günlük bir tesadüftür ve o kişi aslında özel önem taşımaz (yanınızda sudan bir sebepten ötürü bulunmak dışında).

Herkes sevgiyi hak eder mi? Yanıt 'hayır' ise, bireylerin hangi birinin sevgiyi hak ettiğine hangi kriterlerde karar verebiliriz? Hata, suç veya günah olarak gördüğümüz değerlerin öznesi (sahibi) olan kişilerin bu sıfatlarla ilişkisinde hata payı (ailenin, çevrenin, kültürel kimliğin, genetik kod parametrelerinin de payını unutmadan) nedir?

Her iki şık içinde kesin doğrular oluşturmanın imkansızlığı hissediliyor daha çok. Kesin yargıların asıl hata olacağı hissediliyor. Ancak seçenek ne olursa olsun, eğer kendimiz (yolumuz) hakkında bazı görüş ve düşüncelere sahipsek, bunun diğer veya öteki tüm görüş ve düşüncelere de (yollara da) uyumlu olması mümkün mü (yukardaki iki paragrafta sözü edilen sorundan azıcık farklı olarak)? Yanıt olarak 'evet' tercihinde olanların, genelde keyfi yerinde bir yaşam ortamı olduğunu (hatta o tuzu kuru dervişlerden olduklarını) tahmin edebiliriz. Yanıtı 'hayır' olanların çoğunun, zor yaşam içinde gerçeğe dokunanlar olduğunu düşünüyorum. Öfke bu alan içinde geziyor. Doğru bildiğinin aksini savunan veya yapanlara doğru akan öfke... Kırıcı olmak zorunda değil. Altında sevginin yer aldığını anlatabilen bakışıyla sunulan kararlı öfke... Sevecen bile olabilir. Ötekileştirmez (dışarı gönderip, duvar örmez). Kapsayıcı, birleştirici, bütünleyici, dönüşen şeylerin birlikteliğinde var olabilen bir öfke; ince bir çizgide.


Karar

Yeni ay gecesi, uykusunda karanlık bir tünel. Belli belirsiz kırpışmalarla rüyalar yüzeyi titretiyor. Yaklaşan ışığın sessiz adımlarında su huzursuz. Şafak rüzgarı bir kez okşar yanağını. Güneşin doğuşunu bekler poyraz; öfkeli. Hafifçe kabarır su. Sonra köpük olur, dalgaları coşar. Fiskeler damlacıkları kıyının tepelerine kadar taşır. Tuz tozlaşır yapraklarda. Cesur fırtınalar suyun kökünde unutulmuş koca kayaları dürter. Karar verir aşk. Balık sürüleri derin kıvrımlarda yol açar; göç ederler yeni yaşamlara. Sahilde biriken yosunlar, akşam güneşi, balıkçı bekler sabırla.


Övülen Övgü Ne Değildir?

Kimi öfke nefret taşır, kin taşır. Küfürler saçar. Karşısındakini ezmek ister, yok edecekmişçesine şiddetlenir. Böylesi değil elbet övülecek olan. Irkçılık değil. İnanç fanatizmi değil. Düşman anneleri yok edelim veya "ananı da al git!" değil. TOMA değil. Kendi bakış açımızdan olmayını ötekileştirmek veya radikal ilan etmek değil. Hırslı gözler değil. Tekme, tokat değil. Dudakları aşağı kıvrımlanmış gülücüklerde, sevimli olma çabasındaki gizli duygular da değil.

"Doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru amaçla, doğru şekilde öfkelenmek o kadar kolay değildir". Bundan 2000 yıl önce Aristoteles, "Retorik" adlı eserinde öfkeyle ilgili böyle yazmıştı. Acaba Mustafa Kemal'in, çok tartışılan ve nihayetinde mahkeme kararıyla varlığı onanan Bursa Nutku'nda nasıl bir öfkeye davet var?

Berkeley - Kaliforniya Üniversitesi’nden psikolog Brett Ford, “öfke duymak hedeflerimize ulaşmamızı kolaylaştırır, uzun vadede daha mutlu ve daha sağlıklı olmamızı sağlar. Öfkenin olumlu yönlerinden yararlanabilmenin sırrı ise ne zaman, nerede, niçin ve nasıl öfkelenmemiz gerektiğini bilmektir. Bunun için öfkenin kontrolü ele geçirmesine izin vermeyerek, stratejik olarak öfkeyi nasıl kullanacağımızı öğrenmemiz gerekir” diyor. Ford elde ettiği sonuçları şöyle değerlendiriyor: “Doğası gereği öfke, insanlara enerji veren bir duygudur. Öfke duymak insanları ödül arayışına sürükler” (Psychological Science, vol 21, p 1098). Eğer istenilen ödül daha iyi yaşam koşulları ise öfke bu amacın elde edilmesinde çok büyük bir rol oynar. "Mahatma Gandi’nin pasif direnişi, dizginlenmiş öfkeye en güzel örnektir” diye yorumlayan İngiliz Öfke Yönetimi Birliği yöneticisi Mike Fisher, “Aynı şekilde Nelson Mandela ve Malcolm X olağanüstü liderlerdi. Bu kişileri üstün kılan öfkeyi can yakmak için değil, acıyı gidermek için kullanmalarıdır” diyor.

Mert kalarak, etik olarak savaşabilmek... Bazen çıkagelen sert fırtınanın soluğu gibi, elbet sükunete erişmek için esmek.

Sözler

Önce oyuncak için uslu durdu
Sonra diploma için çalışkandı
Evliliğinde örnek eş
İşinde ciddi, yüksek empati
Ev, araba, spor, tatil
Sigara içmezdi, içki az

Aşkın sessizliği bir gece yarısı
Manşet oldu
Başarılı İşadamı Orhan...
Susmuşluğunun ödülü gibi
Ebediyen sustu
Saygıyla unutuldu


Pazarlamada Karşı Devrim

Pazarlama, bir ürün veya hizmetin satışı için, değerinin potansiyel müşterilere en etkin şekilde iletilmesi işlemidir. Yüzyıllar içinde bir bilim dalı haline gelen, dünya üniversitelerinin iddialı bölümlerinde yüzbinlerce öğrencinin okuduğu ve okul sonrası yer alacakları şirketlerde daha iyi satış yapabilmek için kafa patlattığı bu meselenin temel tanımında aslında bir sorun yok. Ancak izlenen yöntem ve uygulamalarda iki temel pürüz karşımıza çıkıyor:

1) Ürün veya hizmete çok şık giysiler giydirilir. Bu sayede, bilinmesi istenmeyen gerçek ve zayıf özellikleri saklanır; diğer yandan güçlü olduğu düşünülen özellikler olabildiğince abartılı şekilde sunulur. Bu işlemin adı "imaj" kazandırmaktır.

2) Ürün veya hizmetin müşterilere ne seviyede ihtiyaç oluşturduğu gerçeği ile ilgilenilmez. Tam tersine, olabildiğince çok talep edilmesi ve azami satış koşullarının oluşturulması hedeflenir. Satışı yapılan ürün veya hizmetlerin müşterilerin yaşam gerçeğine uyumlanması sadece azami satışa yönelik bir araştırma konusu olabilir.

Taşıdığı bu iki unsur ile pazarlama faaliyeti çoğu kez beyaz yalanı aşar ve çoğu kez bir kandırmaca sanatı halini alır.

Karşı devrimin temel kabulü, gerçeği tüm çıplaklığı ile aktarmak ve ihtiyaç kadar satış hedefleri oluşturmaktır. Bu tavır, kapitalizmin sonsuz kaynaklar ve sonsuz alım gücü hayallerini suya düşürür. Pazarlama karşı devriminde satıcı ve müşteri ilişkisinde etik bilgi paylaşımı vardır. Söz konusu etik bilgi paylaşımı ürün veya hizmetin niteliksel içeriği kadar, 1) fiyat, 2) sevkıyat, 3) saklama ve kullanma koşulları aşamalarının dahi kategorik olarak standart kabul edilmediği, koşul-temelli olarak esnekleştirilmesi ve her bir satışa özel kimlik kazandırıldığı bir süreçtir. Bir başka deyişle satışa konu olan her ürün veya hizmet dinamik özellikler taşır; statik imaj terkedilir.

Pazarlama karşı devrimi potansiyel müşterinin sadece ürün veya hizmetle olan ilişkisini sorgulamadığından bütünsel yaşam özelliklerini daha yakından tanır. Bu bir tür dostluk ilişkidir ve sonucunda çoğu kez daha az miktarda satış gerçekleşir."Müşteri daima haklıdır" sloganı geçersizdir. Klasik pazarlamada satıcının müşteriye karşı (genelde robotlaşmış veya zoraki) güleryüzlü tavrı, ve buna karşın müşterinin satıcıya sorgulayıcı, pazarlıkçı ve kimi kez öfkeli tavrı klasik bir duruş olmaktan çıkar. Her tarafın her türlü ifade özgürlüğü vardır; samimiyetin bir sonucu olarak tavırlar kurumsal tabulardan ve kurallaştırılmışlıktan kurtulur. Klasik pazarlama çöker.




















Yürekli insanlar çalıştıkları yerlerdeki klasik pazarlama ve pazarlama karşı devrimi önerilerini iletirlerse burada yayınlamak isteriz.

Örneğin:

Adalet birimleri - Avukat, müvekkil, hakim, savcı ilişkileri.
Bankalar - Müşteriler, krediler, sözleşmeler, hacizler, haklar, kârlılık, mevzuat ilişkileri
Devlet kurumları - özel sektör ile ilişkiler, eleman alımları, görev dağılımı, mevzuat yapılandırma süreçleri.
Eğitim kurumları - eğitim araçları, yönetim-öğretmen-öğrenci/veli ilişkileri.
Enerji sektörü - güvenlik, çalışan-işveren ilişkileri.
Fabrikalar - üretilen ürünler, kullanılan malzeme, çalışan-işveren ilişkileri.
Gıda sektörü - kullanılan hammaddeler, tedarikçi, çalışan hakları.
Medya - haber kaynağı, haber süreci, çalışan - işveren - özel sektör / devlet ilişkileri.
Reklam ve Halkla İlişkiler sektörü - etik bilgilendirme.
Sağlık sektörü - yıllık ameliyat, ilaç, tetkik araçları kotaları, tedarikçiler ve hastalar ile ilişkiler.
Sanat sektörü - sanat eserlerinde değerleme, sanat galerisi-müşteri-sanatçı ilişkileri.
Sivil toplum kuruluşları - projeler, hedefler, gerçekler.
Spor sektörü - antrenman koşulları, beslenme, ilişkiler.
İnşaat firmaları - kullanılan malzeme, güvenlik uygulamaları.
Oteller - satın alma bölümleri ve tedarikçi ilişkileri.
Tarım ürünleri - kullanılan ilaç ve dış girdiler, üretim yöntemleri.
Uluslararası çatı kuruluşlar (UN, UNDP, FAO, UPR, NATO, vb.) - özel sektör, devlet ilişkileri.

Yaşasın pazarlama karşı devrimi!






















1) Bir diş hekiminden:

30 yıllık diş hekimliğimde bazı gözlemlediklerim, bana doktor olan babamın öğrettiği iyi bir hekim olmanın koşullarından çok farklı.

Günümüzde estetik anlayışı her alanda olduğu gibi diş hekimliğinde de değişti. Doğallıktan uzak yapay görünüm öncelikli talep edilen oldu. İşin kötü tarafı, birçok hekim de bunların gerçek estetik olduğunu düşünür oldu.

Mesleğimle ilgili şahit olduğum farklı pazarlama yöntemleri ve meslek ahlakına uymayan o kadar çok şey var ki...

- Hastaya 'senin dişlerin kalitesiz' deyip, hastanın tüm dişlerini gereksiz yere kaplayanlar.
- Lokantadaki garsona prim verip kendine hasta yollatanlar.
- Hasta bulmak amacı ile spor kulüplerine ve benzeri yerlere üye olanlar.
- Hasta yolladıkları röntgen merkezlerinde, belli sayıda hasta bazında, ipad hediye alanlar.
- Kontrole gelen henüz daimi dişlenmesi tamamlanmamış ve tedavi başlama yaşının 10 yaş civarı olması gereken hastayı, elinden kaçırmamak için hastaya 7-8 yaşında tel takan, normalde 2 senelik olacak tedaviyi 5-6 senede bitirenler.
-  PR şirketleri ile anlaşanlar.

Babamın bana öğrettiği ise şöyleydi: Bir hekim dürüst olmalı. Gerekli olmayan hiçbir tedaviyi hastasına uygulamamalı. Maddiyattan önce amacı, hastasına tedaviyi, özenerek ve dikkatle, en iyi şekilde yapmak olmalı. Verilen emek sonunda hastanın memnuniyeti, ettiği teşekkür hekim için en büyük mutluluk olmalı. Vicdanlı olmalı (diyorum, çünkü maalesef vicdansızca, hastanın farkında olmadığı, hastaya bile bile zarar veren tedavileri yapanlar var). Temiz olmalı, giyimine dikkat etmeli. Günümüzde yeni bir moda da nedense, banka çalışanlarından sonra hekimlerde de (özellikle İstanbul'da) görülen, kadın hekimlerin frapan ve seksi giyinmeleri. Bütün hastalarına, ayırım yapmadan saygılı olmalı. Pazarlama yöntemi ise, yaptığı güzel işlerin hastası tarafından başkalarına anlatılması olmalı.

Teşekkürler mesleğine saygılı diş hekimi! Belki diğer birçokları kadar paralı olamadınız ama babanızın size işaret ettiği yolda yürümeyi sürdürdünüz. Babanızın sizinle gurur duymasını sağladınız. Ne mutlu size, ne mutlu hastalarınıza, ne mutlu sizi eğiten saygın hocalarınıza. Sessiz öfkenizi duymak cesaret verici!



(2) Bir öğretmenden:

Öğretmen:

Işıktır, rehberdir, örnektir; anne, baba, abi, abladır, ama arkadaş değildir. Öğretmenin yüreği acıdan parçalansa sınıfta yüzü aydınlanır. Her bir çocuk evladıdır. Onların öğrendiği her bir bilgi yüreğini genişletir. Öğretmen de öğrencidir. Her bilginin, yeniliğin takipçisidir. Çok yönlüdür, doğayla içiçedir ki gerçeğin saklı olduğu hazineyi çocuklara tanıtabilsin.

Öğretmen; veli ve okul yönetiminin ağzının içine bakmaz. Sınıfı geçsin hocam denince başını eğmez. Öğrenciye, veliye, yönetime yalakalık yapmaz. Okul sonrası özel derse koşacam diye projelere sırtını dönmez. Ezber bilgi ve formül öğretmez. Esası gösterir. Çocuğun elini kirletir. Bilgi, kalem ve kağıttan ibaret değildir. Bilgi; topraktır, sudur, çimendir, gökyüzündeki yıldızlardır. Öğretmen sevgilisinden ayrıldı diye sınıfta dersi kesip ağlamaz. Küçük canların hayatına ışık tutmanın ne ağır bir sorumluluk olduğunun farkındadır. Öğretmen yeni dünyaları keşfetmek için gecesini gündüzüne katar ki ışığı daha da aydınlatsın yollarını çocukların. Renkleri görebilsinler, farklı dünyaları keşfedebilsinler.

Meslektaşlarına da rehber olmalıdır öğretmen. Onları da iteklemelidir. Kitaptan problem seçip sınavda o soruları sormak yakışmaz. Tek kaynakla öğrenciye alternatif bilgi vermeden yol alınmaz. Eğitimde hedef bilgiyi beynine kaydeden öğrenci değil analiz edebilen öğrenci yetiştirmektir.

Ben işinden atılmış bir öğretmenim. Projeler ürettiğim, herkesten çok çalıştığım için. Çocukları doğaya götürüp kamp yaptırıp, gökyüzünü seyrettirdiğim için; dağcılık öğrettiğim için, 'orienteering' öğrettiğim için. Hafta sonları ve hafta içi akşamları gece gezeceğime; araştırdığım için. Yanlış bilgi aktarmayayım diye gidip dağcılık kulübüne yazılıp lisans aldığım için, 'orienteering' kulübüne yazılıp lisanslı sporcu olduğum için; dalış eğitmenliğimi verdiğim için. Açılan projelere başvurduğum, okulda yeni kulüpler açtığım, üniversitelerle ortak projeler yönettiğim, sosyal sorumluluk projesi oluşturup arama kurtarma takımı kuruduğum; tehdit edilip arabamın camı kırıldığı halde sınıfımdan öğrencimden vazgeçmediğim için, sınıfı geçir, şuna not ver dendiğinde vermediğim için, ezber bilgi öğretmeyip sınavda kitaptan sormaya itiraz ettiğim için; diğer öğretmenlerin yanlışlarını yüzlerine söylediğim için KOVULDUM. Okul yöneticilerine eğitim-öğretim felsefelerinin tamamen etik dışı oluğunu söylediğim için kovuldum. Diğer öğretmenler tarafından koridorda sıkıştırılıp tehdit edildim. Sevgilim öldüğünde tek gözyaşı dökmeden canla başla okulda ders vermeye ve projelerime devam ettim. Beni yıldırmak için diğer hocalar acımı kullanmaya kalksa da yılmadım. Ama kovuldum. Başka okula geçtim; sistemi değiştiremedim; ayrıldım...

Ve pes ettim...

Doğa bildiğimiz anlamda pazarlama araçları kullanmaz. İhtiyaç üzerine kuruludur her şey. Al Gore’un 'Gelecek' adlı kitabında yazdığı gibi. “Biz artık ihtiyaçlarımızı değil tutkularımızı alıyoruz.” Bu da dünyanın sonunu hazırlıyor. Bizi doğa içerisinde bir mutant olarak konumlandıran da bu fark sanırım....

Teşekkürler, mesleğine saygılı öğretmen. Bir zamanların Köy Enstitüleri sizler gibi saygın öğretmenler yetiştirdi. Onlar kapatıldı. Ve şimdi sizin gibi canından çok sevdiği öğrencilerinden koparılan dürüst ve saygın öğretmenlerin nesli tüketilmek isteniyor. Ruhunuzda yaşayan güç çoğu genç öğretmen için bir umut! Sessiz öfkenizi duymak cesaret verici!


(3) Bir radyasyon onkolojisi uzmanından:

Radyoterapi uygulamaları genelde beş ile yedi hafta süren uzun tedavilerdir. Uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkılır her hastayla. Bu yolda her zaman huzursuzluk, karamsarlık, endişe ve korku vardır ama umut her şeye rağmen daha baskındır. Amaç bazen bu hastalığın üstesinden gelmektir, bazen de kalan yaşamın daha kaliteli yaşanmasıdır.

Gelişen teknolojilerle birlikte, tıp alanında da pazarlama yöntemleri de değişti. Günümüz tedavilerinin abartılı reklamları, tedavilerin tüketim nesneleri gibi sunulması ve modern simsarlık işin içine girdi. Ama biz hizmet verenler doğru yoldan sapmadığımız, dürüst olduğumuz sürece karşı devrimi yapmış oluyoruz zaten; çünkü sonuçta işi pazarlamacılar değil, biz yapıyoruz. Önemli olan insani değerlerimizi yitirmemek ve kendimizi aldatmamak... Ben iki kez çok severek yaptığım, uzun yıllar emek verdiğim işimden bu düzene uyum sağlamadığım için ayrılmak zorunda bırakıldım. Şanslıydım, başka yerlerde iş buldum. Başlangıçta alışık olduğum iş düzeninden kopartılmak bana çok acı geldi ama sonradan bu aşamaların benim için aslında büyük bir ödül olduğunu fark ettim.

“Satış sonrası hizmet değil ama dostluk olsun hedefiniz” demişsiniz. Ne kadar haklısınız.

Zaman içinde sadece kurumlar, yöneticiler ve hizmet verenler değil, hastalar da çok değişti. Kişisel farklılıklar var ama hastalar da bu yaşam düzenine ayak uydurarak daha bencil, daha kuşkucu (bu konuda haklılar), daha öfkeli (bu öfke kesinlikle yapıcı bir öfke değil), daha saldırgan, daha çok tüketici ve bu arada daha az içten oldular. Beş yıl öncesine kadar tedavisini üstlendiğim ve hayatta kalan hastalarımın birçoğuyla halen haberleşiyordum. Ama son yıllarda tedavi ettiğim hastalarla artık daha az dost olabiliyorum. Ben de daha az konuşmaya başladım zamanla. Ben mi değiştim, artık gücüm kalmadı mı, insanlardan korkar mı oldum, yoruldum mu, yoksa yaşadıklarım sonunda inandığım değerleri yitirip içime mi kapandım diye sıkça düşünür oldum.

“Dostluk olsun hedefiniz” sözünüz çok acı geldi bana,' ben zaten böyle biriydim, ne oldu acaba bana?' diye geçti aklımdan...

Bugün işime eski günlerdeki gibi daha coşkulu başladım, keyifle sohbet ettim bazı hastalarla, onların korkularının farkında olduğumu, onlarla birlikte endişelendiğimi, ama umutlu olduğumu anlamaları için daha açık davrandım. Sessizce sabretmek yerine,  konuşan yürekli insanlar olmamızın önemini bir kez daha hatırladım. Dilerim yolumuz hep açık olur.

Teşekkürler, mesleğine saygılı doktor. Artık yeminden falan bahsetmek değil de, salt insanlığımızı hatırlamak ve her yeri geldiğinde hatırlatmak daha elzem bugünlerde. Eskiden zaman yavaş geçtiğinde, dostça gülümsemek ve sohbet etmek daha kolaydı hastalarla. Bunu bugün başarabilmek için, acaba öfkeli olmamız da mı gerekiyor başka birilerine?

Yaşasın pazarlama karşı devrimi! Yaşasın etik meslek anlayışı.

Karşı Devrim Pazarlamacılarına naçizane öğütler:

1. Satılan şeyin ne olduğunu anlamak için markasını değil, üretimindeki emeğin kimliğini, üretim şeklini ve içerdiği hayalleri araştırın.

2. Satmak istediğiniz şeyi elinize alın. Bu bir hizmet bile olsa, ona dokunmayı deneyin. Hissettiğiniz nedir? Keşke bir de sarkacınız olsa cebinizde.

3. Müşterinizi tanıyın. İsim, adres, cinsiyet, eğitim, alım gücü grubu olarak değil... Yürekli bir insan mıdır, vicdan sahibi midir, duyarlı mıdır? Dünya üzerinde varoluş gücü nedir, araştırın. Ancak bunlar size tatmin ederse, sonrasında 'satılık' olsun elinizdeki.

4. Satış sonrası hizmet değil, dostluk olsun hedefiniz. Dostluklar varsa, içinde hizmet vardır, yol vardır, sofra vardır...  Bazen öfke de vardır içinde, - samimi ve dünyanın türlü sorunları karşısında yeni çözümler yaratmak için birlikte yaşanacak.

5. Satış hedeflerinizi, yöntemlerinizi atonal formatta biçimlendirin. Unutmayın,
eğer n= uzay boyutları, n>3 daima.

Yaşasın pazarlama karşı devrimi!


Başka Kareler


OKUL EĞİTİMİ

- Ben okumuyorum.
- Okuyamıyor musun?
- Okumuyorum artık.
- Kaça geçtin?
- Üçe.
- Peki neden okumuyorsun?
- ...
- Neden?
- Öğretmen 1. sınıfta burnuma vurdu. O gün vazgeçtim. (Köy Evi'nden, 6.9.2015)

Öğretmen ve aile mahkemelik, dava devam ediyor. Küçük kız okumuyor. Anne: "Çok zorlanıyoruz; ne yapsak etsek de okuma kitaplarına kızımızı yanaştıramıyorum. Çaresiz kaldım".


Küçük kız 4. sınıfta. Artık okuyor. Her hafta köy evinden farklı kitaplar alıyor.


Öfkenin Renkleri


Su gibi olmak:
Durgun da olsa
İçinde öfkeli
Buharlaşan
Sonra yağan
Sonra yine buharlaşan
Her seferinde
Damla damla aşk

Yılların haksızlık rehaveti çökmüşse bir ülkeye, hırsızlar, yalakalar, fırsatçılar dar koridorlarda buluşur. Yabancı oldukları şey dışardadır; o şey beklemeye devam eder. Bir gün aniden gözleri kükrer ve öfke olur taşar yüreği. Haykırır gerçekleri, elinde bazen çiçek, bazen bir değnek. Öfke aşkına ağlar, elinden daha fazlasının gelemeyişidir onu kahreden. Çıkagelenler öfkeye el verir. Zaman da katılır onlara. Vicdan gülümser. Uzakta duran dervişlerinkinden farklıdır bu gülümseyiş.

Öfke yaratıcı enerjidir, fırtınadır. Varoluşun başlama vuruşudur. Demircinin çeliği ateşte dövmesi, piyanistin Rachmaninoff konçertoyu yorumlaması, ve hatta annenin bebeğini dünyaya getirmesi de öfkedir. Sevgi derinlerden gelen gücünü öfkeyle salıverir. Ellerini kullanmayı unutan toplumların öfkesi yıkımlar yaratırken, toprak insanları doğanın öfkesiyle birlikte coşmaya devam ediyor.


Tantra Ne Der?





















Suya Sabır

Dolup da taşamamanın ızdırabıdır
Çatlayan kiraz, çatlayan yol, çatlayan yürek
Dolup da çatlayamamak da var
Izdırabın ötesinde kimsesiz bir kurbağa gibi




Metallica - St. Anger


For all the souls impacted by San Quentin, your spirit will foreever be part of Metallica. - James, Lars, Kirk and Robert

San Quentin hapishanesinin en önemli özelliklerinden biri ziyaretçilerden birinin rehin alınması durumunda hapishane yönetiminin o kişiyi kurtarmak için hiçbir girişimde bulunmayacağını belirtmiş olmasıdır.





St. Anger

Saint anger 'round my neck
Saint anger 'round my neck
He never gets respect
Saint anger 'round my neck

You flush it out, you flush it out
Saint anger 'round my neck
You flush it out, you flush it out
He never gets respect

Fuck it all and no regrets
I hit the lights on these dark sets
I need a voice to let myself
To let myself go free
Fuck it all and fuckin' no regrets
I hit the lights on these dark sets
Medallion noose, i hang myself
Saint anger 'round my neck

I feel my world shake
Like an earth quake
Hard to see clear
Is it me? is it fear?

I'm madly in anger with you

And i want my anger to be healthy
And i want my anger just for me
And i need my anger not to control me
And i want my anger to be me

And i need to set my anger free

Set it free!



Türkçesi:

Aziz Öfke

Aziz öfke boynumu sarar
Aziz öfke boynumu sarar
Asla saygı görmez
Aziz öfke boynumu sarar
Sıkboğaz ediyor,sıkboğaz ediyor
Aziz öfke boynumu sarar
Sıkboğaz ediyor,sıkboğaz ediyor
Asla saygı görmez
Sıkboğaz ediyor,sıkboğaz ediyor
Aziz öfke boynumu sarar
Sıkboğaz ediyor,sıkboğaz ediyor
Asla saygı görmez

Hepsini s..tir et pişman olma
Bu karanlık setlerde ışığı yakıyorum
Kendime izin vermem için bir sese ihtiyacım var
Özgür kalmam için
Hepsini s..tir et ve pişmanlığı da
Bu karanlık setlerde ışığı yakıyorum
Madalyon darağacında kendimi asıyorum
Aziz öfke boynumu sarar
Dünyamın çalkalandığını hissediyorum
Bir deprem gibi
Net görmek zor
Bu ben miyim?
Yoksa korku mu?

Sana deli gibi kızgınım [2x]

Aziz öfke boynumu sarar
Aziz öfke boynumu sarar
Asla saygı görmez
Aziz öfke boynumu sarar
Sıkboğaz ediyor,sıkboğaz ediyor
Asla saygı görmez
Sıkboğaz ediyor,sıkboğaz ediyor
Aziz öfke boynumu sarar
Sıkboğaz ediyor,sıkboğaz ediyor
Asla saygı görmez
Dünyamın çalkalandığını hissediyorum
Bir deprem gibi
Net görmek zor
Bu ben miyim?
Yoksa korku mu?

Sana delice kızgınım [4x]

Sağlıklı olmak için öfkemi istiyorum
Yalnızca benim için öfkemi istiyorum
Kontrol etmemek için öfkeme ihtiyacım var
Ben olmam için öfkeme ihtiyacım var
Öfkemi özgür bırakmaya ihtiyacım var
Öfkemi özgür bırakmaya ihtiyacım var

Özgür bırak!



Öfkeli Toplumlar Yaratmak

Suçtur. Etrafında kimseler yoksa, öfkeli birey olmak suçtur dünyanın dağlarının, derelerinin, ağaçlarının yanıbaşında. Öfkenin haklılığına sahip olabilmek ayrıcalıktır, yıkıcı duygularına kapılmadan.

Özgürlük hakkı en temel başkaldırı nedeni...

Eugene Delacroix'nın 1830 tarihli eseri, Halka Yol Gösteren Özgürlük... Öfke, umut, sevgi ve birliktelik... (1886'da Fransızlar, Delacroix'nın eserinden esinlenerek Amerikalı dostlarına kuruluşlarının 100. yılı kutlaması olarak bakırdan yapılmış "Statue of Liberty" heykelini parçalar halinde 214 sandık içinde hediye etmişler.)























Önce çocuk hakkı var. Sevgi ve adalet önce çocuk için.


























Ya cumartesi annelerinin hakkı?..