Ortalama zeka, ortalama bilgi, ortalama enerji ile de mümkün...

Bir şeylerden kesin ve tekil sonuçlar çıkarmaya çalışıyoruz ya...

İlk sorun sanırım burada...

Yaşamın ölçümlenemez boyutlarında, bizler noktasal kararlara, noktasal buluşlara, noktasal başarılara varmaya çalışıyoruz. Örneğin edebiyat... Öznenin ruh halinle sona ermeyen roman var mı? Örneğin resim; öznenin öteki renklerde kaybolduğu kaç tablo var? Bu blog sitesi bir alternatif deniyor olabilir. Konik geometrik yapıların koşullandırdığı yön yerine, küresel sınırların büyümeye devam edebildiği; belki biraz kayboluş ve bu kayboluşun (ansızın karşımızda bulduğumuz farklı, değişken farkındalıklarla) hazzı. Öznenin kimliğini akışa bıraktığı, akışın öznenin ruhuyla zenginleştiği...

 




"İnsan insanla değişir" 
"Transmutat hominis cum homine".

"Upperme" bir dönüşüm ve farkındalık. Üst-ben veya üst-insan anlamında...

Bu kavramı ilk olarak Roman yazar Lucian "Hyperanthropos" tanımıyla kullanmış. Sözcük Latince hyper- (öte, üstü) ve anthropos (insan) sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor. Benzer şekilde aynı tanıma Goethe'nin Faust'unda da rastlıyoruz.

Kelime olarak "üst-insan" ilk kez teolog ve yazar Heinrich Miller'ın 17. yüzyılda yazdığı "Geistlichen Erquickstunden" adlı eserinde kullanılmış.

Friedrich Wilhelm Nietzsche üst-insanın tüm evrenin ve insanlığın temel amacı ve sebebi olduğuna inanıyor. Yalnız ağaçların sırlarındaki gibi...




Üst insan bir kurtarıcı ve yüksek güçlere sahip insan değil; aksine egolarından sıyrılmış, bu dünyanın maddi cazibelerine kapılmayan kişi. Gerçekliği arar. Faust değildir, belki Zerdüşt'tür.

Nietzsche'nin deyişiyle;

“Dans eden bir yıldız yaratabilmek için, ruhunuzda kaos gerek." (Böyle Buyurdu Zerdüşt'ün önsözünde).




Nietzsche'yi insan düşmanı olarak tanımlayanlar da var. Onun üst-insan olamayacak zayıf insanları toplumdan dışlayan tavrı olduğuna inananlar, Nietzsche'nin ayırımsız her insanla iletişimindeki gayreti belli ki fark etmemişler... Özgürlüğü savunurken, "bütün genellemeler yanlıştır" diyebilen bir insanın elbet tek bir doğrusu olmadı, ve hedefinde üstün ırk yaratmak yoktu. Bireyin salt kendi iyimser gücüyle başarabileceği dönüşümün sınırlarında gezdi hep...

21. yüzyılın ilk bölümünde ağır ağır ilerleyen dünya yapay zekanın kolaylaştırıcılığını hayal ededursun, yakın geçmişinin kapitalizm yaralarıyla çok daha derin ve yeni felaketlere yaklaşıyor olabilir. Bireyin yok sayıldığı bir tekno-medeniyet çağına doğru gidiş... Yapay zeka ürünlerinin parlak zaferinde, işsizliğin ve çaresizliğin büyük kitlesel yığınlarında kaybolan insan ve umut...

Şüphesiz o dönem içinde artık okur-yazarlar Nietzsche'den bahsetmek yerine Yuval Noah Harari gibi filozofları tercih edecek. Ancak Harari'ler Nietzsche'yi hatırlatabilecek.

Şöyle diyor Yuval Noah Harari: Tarih, insanların tanrıları yaratmasıyla başladı ve insanlar tanrılaştığında tarih son bulacak (History began when humans invented gods, and will end when humans become gods).

İdollerin ekran görüntüsünde
Şişman aç insanlar 
Sönmüş gözlerinin parıltısı
Arayışlarındaki gelecek anılara sarmaşık 

Stephen Hawking 3 Mayıs 2017 itibariyla 100 yıl süre verdi dünyayı terk etmemiz için. Kesin midir bu son? Bazı olası çözümler yok mu? Kent, kır, ve ötesinde ekolojik bütünleşme için neler yapabiliriz?

Bir Sinderella mucizesi mi gerek? Kurt Vonnegut'un masal diyagramlarına göz atalım. Bir gelecek yaratmak için fikir verebilir. :)






Bu sorulara yanıt ararken, köyün birinde delinin teki herşeye rağmen şöyle hayaller kuracak:

Arkamda kalan dere
Köklerine bastığım ağaç
Homurtuyla kaçan hayvan
Ve hatta beni izleyen toprak
Şaşkınlarsa eğer
Biliyorum ki alacak daha yolum var

Tepenin ardında mevsim döner
Çoban ve keçiler çıkagelmiş
Gülümser ufkun bulutları
Biraz kızıl, biraz mavi ve beyaz
Kimsesiz eller buluşur
Ne hüzün, ne sevinç, ne kıyamet


Gelelim ikinci soruna:

Elon Musk veya Raymond Kurzweil olmayı hayal etmek saçmalık (çünkü erişim olasılığınız en iyimser ifadeyle 1/1,000,000; ve asıl mesele, yolunu çizdikleri rota için 'iyi' denebilmesinin oldukça şüpheli olduğu). Bu dünya için, ortalama zeka, ortalama bilgi, ortalama enerji sahibi insanların da yapabileceği güzel şeyler var; hem gerçekçi, hem maliyeti çok düşük (hem de 'iyi').

Piramidin tepesinde daima çok çok az sayıda insan var. Bizler bir yandan yukarı ulaşmaya çalışırken diğer yandan birbirimizin paçasına yapışanlar olmak yerine, bulunduğumuz alanda mutluluğu, huzuru, barışı (bunlar bir sürü ütopik kavram değil, gerçeklerin masal içinde kaynaştığı dünya) yaratabiliriz. Ötesinin farkındalığında. Yerelin farkındalığında. Geleceği ve geçmişi tutarak. İlerlemeyi salt yukarıda değil, içimizde de arayarak...

''Tekilliğe hayır!'' demezsek, celladımız şeytan değil, çok yakında (20 yıl kaldı) kendimiz olacağız.

Bu blog sitesi bunları tartışıyor, arıyor ve oyunlaştırıyor (menüden diğer sayfalarımıza da buyrun).

Tabii ki, blog da aşksız olmaz...